
KENYA: Üç çocuk annesi 23 yaşındaki Mpayon Loboitong’o, keçilerini tek başına güdüyor. Kocası iş bulmak için Nairobi’ye gitmiş; daha sonradan öldürüldüğünü duymuş Loboitong’o. Bir başka görevi daha var: “Save the Elephants” için hayvanların dolaştıkları alanları haritalıyor. Aylık maaş karşılığında sekiz kadınla birlikte yanlarında silah olmadan filler, aslanlar ve Afrika mandalarının arasından yürüyerek çayırlıkları geçiyor. “Çocuklarımın gece yatağa aç gitmemesi için yapıyorum bu işi,” diyor.
Dünyanın dört bir yanında kadınlar, yönetimde ve toplumda seslerini duyurarak cinsiyet eşitliğine giderek daha da yaklaşıyor.
Theresa Kachindamoto, Malavi’de yaşayan Güney Ngoni halkının ilk kadın yüce şefi seçilmesinin hemen ardından sonlandırdığı ilk çocuk evliliğini çok iyi anımsıyor. Başkent Lilongve’nin güneydoğusundaki Dedza ilçesinde, kızlı erkekli futbol oynayan bir grubun yanından geçtiği sırada her şey normal görünüyormuş, ama sonra kızlardan biri bebek emzirmek için oyundan çıkmış.
“Şoke olmuştum,” diye anlatıyor Kachindamoto. “Çok üzücüydü. 12 yaşındaydı ama 13 yaşındayım diyerek bana yalan söylemişti.”
Kendisini şef olarak göreve getiren kabile büyüklerine adı Cecilia olan bu genç anneden söz etmiş Kachindamoto. “Bana, ‘Yaa evet, burada her yerde çok yaygın ama artık şef olduğuna göre istediğini yapabilirsin,’ dediler.”
Kachindamoto da istediğini yapmış. Evliliği iptal etmiş ve genç anneyi okula geri göndermiş. Sözünü ettiği bu olay 2003’te yaşanmış. Şef, ortaokulu bitirene kadar küçük kızın okul masraflarını karşılamış. Cecilia şimdilerde bir bakkal dükkânı işletiyor. Kachindamoto, onu her ziyaret edişinde, kendisine “teşekkürler şef” dediğini söylüyor.
Bugün 60 yaşında olan Yüce Şef Kachindamoto, Cecilia’nın evliliğinin feshinden bu yana toplamda 2 bin 549 birlikteliği sonlandırarak kızları okula geri göndermiş. Bunun yanı sıra, ergenliğe ulaşan genç kızların tanımadıkları bir erkekle bekâretini kaybettiği yetişkinliğe geçiş törenini de yasaklamış.
Kachindamoto’nun sesi, dünya genelinde kadın hakları için çaba gösteren nice sesten yalnızca biri. Kahire’de, Tahrir Meydanı’ndaki Mısırlı protestocuların geçmiş yıllarda attığı sloganlardaki gibi, bir kadının sesi devrim demek. 2013’te gerçekleştirilen tecavüz ve cinsel taciz karşıtı protestonun bir parçası olan bu slogan, hem Mısır’da hem de #MeToo hareketinden anlaşıldığı gibi dünyanın her yanında statükoya dönüşmüş suskunluğa vurulmuş bir darbeydi.
Son yıllarda Fransa’dan Hindistan’a, Namibya’dan Japonya’ya kadar kadınlar her yerde erkeklerin haksız davranışlarını dile getirme konusunda kendilerini daha güçlü hissediyor. Ve kadınların ev içi ve dışında maruz kaldığı cinsiyetçilik, kadın düşmanlığı ve güç dinamikleri konusunda küresel bir tartışmanın öncülüğünü yapıyorlar.
CEO, korumacı, provakatör: Paula Kahumbu, Kenya’da, doğa korumacı WildlifeDirect kuruluşunu yönetiyor. Nairobi Ulusal Parkı’nı ziyarete gelen kentli çocuklara türler arasındaki ilişkiyi anlatıyor. Buradaki örnek, yerli akasya ağacına, zürafa ve gergedan gibi otçullardan korunmada yardımcı olan karıncalar.
Dünya birçok açıdan hâlâ bir erkek dünyası ama politikadan sanata pek çok alanda kadınlar yaşadıkları toplumlarda bunu değiştirmek için çalışıyor. Farklı alanlarda yer bulan bir misyon bu: devlet dairelerinde, işte, evde, sokaklarda aktivizm yoluyla ve kendi öykülerini anlatarak toplumu biçimlendirme yetilerinde.
Ruanda ve Irak gibi ülkelerde, yasama kotaları parlamentoda önemli bir kadın varlığını garanti altına alıyor. Ruanda, 2003’ten bu yana, nüfusa orantılı olarak dünyada en yüksek kadın temsiline sahip ülke olmayı sürdürüyor (bkz. sayfa 109 “Sayıların Gücü”). Kadınların yükselmesini sağlayan yasama temelli yaptırımların bulunmadığı Malavi’de dahil olmak üzere diğer Afrika ülkelerinde ise değişim, kadınlara ve genç kızlara destek veren kadın şefler tarafından sahada harekete geçiriliyor.
Ancak değişim pek kolay gerçekleşmiyor. Kadın ya da erkek olduğunuza bakılmaksızın sisteme karşı çıkmanın pahalıya patladığı otoriter rejimler başta olmak üzere, ataerkil statüko son derece kemikleşmiş durumda. Bugüne dek dünyanın hiçbir yerinde cinsiyet eşitliğine ulaşmış bir ülke yok. Başı çeken İzlanda ve Norveç gibi İskandinav ülkeleri, Dünya Ekonomik Forumu’nun yıllık olarak hazırlanan Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi’nde en büyük başarıyı yakalıyor. Nüfusa dayalı bu endeks, cinsiyet eşitsizliklerini dört önemli alanda ölçüyor: sağlık, eğitim, ekonomi ve politika. Malavi ve Sahraaltı Afrika’nın geri kalan ülkelerinin çoğu listenin performansı en düşük yarısında yer alıyor. Ancak bölgede önemli varyasyonlar var ve nitekim, iki Sahraaltı Afrika ülkesi listenin en tepedeki 10 ülkesi arasında: Ruanda altıncı, Namibya ise onuncu sırada. Ruanda listenin tepelerinde bulunmasını, 1994’teki yıkıcı soykırımın ardından getirilen kadın yanlısı yasalara borçlu (bkz. sayfa 102’deki makale).
Cinsiyet eşitsizliği tek bir yer, ırk ya da dine bağlı olmadığı gibi, bu sayılanlarla sınırlı da değil. Örneğin Kanada küresel endekste 16. sırada yer alırken, “siyasi yetkelendirme” alt endeksindeki duraksama ve bakanlık düzeyindeki pozisyonlarda cinsiyet eşitliğinde yaşanan düşüş ve yanı sıra eğitimdeki gerileme nedeniyle 51. sıraya oturan ABD, Kuzey Amerika’nın sıralamadaki yerini aşağılara çekiyor.
Bu sıralamalar, tüm dünyada –özellikle de tek tek her ülkeyi benzersiz kılan nüansları yok sayılarak homojen bir bütün olarak basitleştirilen Ortadoğu ve Afrika gibi iki dev coğrafi bölgede– kadınların etkisi ve karşılaştıkları zorluklar konusundaki kavrayışımızı katmanlandırıyor.
Sokak çocukları konusundaki hüzünlü filmi Kefernahum ile geçtiğimiz yıl Oscar’a aday gösterilen ve Arap asıllı ilk kadın yönetmen olarak bu adaylıkla Oscar Ödülleri tarihine geçen Lübnanlı aktris ve yönetmen Nadine Labaki, “Ortadoğu’daki kadınlar tek tip değil,” diye konuşuyor.
“Çok farklı kadınlar var ve bu kadınların çoğu en zor durumlarda dahi güçlü,” diyor. “İster aile içinde ister iş hayatında olsun, kadınlar kendi tarzlarında mücadele edecek gücü buluyorlar. Büyük bir güçleri var. Bu bölgeden herhangi bir kadını düşündüğümde, bu kadını itaatkâr ve zayıf olarak düşünmüyorum. Asla.”
Tunuslu parlamenter, insan hakları avukatı, Tunus Demokratik Kadınlar Birliği’nin kurucularından ve eski liderlerinden Büşra Belhac Hamide, Arap kadınının Batılı kadından daha az sayıda hakla yetineceğini düşünmenin “sömürgeci” bir yaklaşım olduğunu söylüyor. “Ama, bu kadının hak elde etme biçimi farklı olabilir.”
İranlı aktivistler, İslam Cumhuriyeti yönetiminin kadınların hicap giymesi şartına karşı koymak için gerçekleştirdikleri eylemde olduğu gibi, sosyal medyada ve evlerinde yaptıkları bireysel protestolarla cesurca değişim baskısı yapmaya devam ediyor. Son birkaç yıldır –genelde beyazlar giyinmiş– kadınlar, #whitewednesdays etiketiyle internette yayılan videolarda başörtülerini herkesin gözü önünde başlarından çıkarıp atıyorlar. Tutuklanan kadınların çoğunu savunan, kendisi de bir kadın olan insan hakları avukatı Nesrin Sutude, Mart 2019’da 38,5 yıl hapis ve 148 kırbaç cezasına çarptırıldı.
İlginçtir ki, başörtülerini attıkları için kadınları cezalandıran aynı ruhani yönetim, aktivistlerin yıllar süren kampanyalarının ardından Ekim 2019’da İranlı kadınlara yabancı erkeklerden doğan çocuklarına vatandaşlık haklarını geçirme izni verdi. Bu hak, sürekli baskıya rağmen Ortadoğu’nun daha gelişmiş ülkelerinde –diyelim ki kadınların istediklerini giyebildiği Nadine Labaki’nin Lübnan’ında– bırakın kabul edilmeyi, ağza alınmadı bile.
Kadın haklarında gelişme anlayışı, kadınların ne giydiği gibi yüzeysel göstergelerden çok, ne giyeceğini seçme ve yaşamının başka yönlerini kontrol edip seçimler yapma yetisiyle ilgili bir konu.
Suudi Arabistan’da yakın döneme kadar kadınlar ve genç kızlar seyahat etmek, evlenmek ve yüksek öğrenim görmek için bir erkek vasinin iznini almak zorundaydılar. Kadınlara reşit olmayan kişi muamelesi yapan bu vasilik sistemini gevşetmek amacıyla ağustos ayında yeni yasalar çıkarıldı. Suudi yönetimi, 2018’de kadınların araç sürme yasağını kaldırsa da, bu hakkı elde etme çağrısını ilk yapan en önemli kadın aktivistlerin bazılarını çoktan hapse atmıştı. Kadınların çoğu hapiste tutuluyor ve aileleri dayak, işkence, cinsel taciz ve hücre hapsine maruz kaldıklarını söylüyor. İşledikleri iddia edilen suçlar arasında aktivizm faaliyetleri sırasında uluslararası kuruluşlarla iletişime geçmek de var. Tutukluluklarının ardındaki mesaj net: Suudi Arabistan’da kadın hakları, liderlerin buyruğuyla veriliyor, tabandan kazanılmıyor veya hak edilmiyor. Kadınların bu konuda denetimleri ya da seçenekleri yok. Ne sor ne de çabala, ek haklar verilirse şükret.
Peki ama söz konusu bu durumda, kadınlar cinsiyet eşitliğinin peşinden etkin olarak nasıl koşuyor? Kimi Afrika ve Arap ülkesinin yaşadığı deneyimler, kadınların toplumlarda kökten değişiklik yaratmak için kullandıkları yöntemlerin altını çiziyor.
Politik bir aileden gelmemesine ve Afrika’nın en yoksul ülkelerinden biri olan Malavi’de kadın parlamenter kotası olmamasına rağmen, Joyce Banda 2012’de Malavi’nin ilk kadın devlet başkanı olmayı başardı. Zambiya, Tanzanya ve Mozambik arasında sıkışmış olan Malavi’de yaklaşık 18 milyon kişi yaşıyor. Ülkede –sonuncusu Aralık 2017’de olmak üzere– kadınlar için parlamentoda kota yaratılması çabaları üst üste başarısız olmuştu. Buna rağmen, kendisini ileriye taşıyacak kurumsal altyapı ve aile ilişkileri veya önünü açacak mali gücü olmamasına rağmen, Banda başarıya ulaştı.
Banda’nın babası Malavi polis bandosunun üyesiydi. Sekiz yaşındayken, John Amca olarak bahsettiği aile dostlarından birinin, babasına küçük Joyce’da büyük bir potansiyel gördüğünü söylediğini anımsıyor. “Kalıcı oldu. Tohum atılmıştı,” diyor. “Ben şanslıydım, çünkü babam sürekli olarak John Amca’nın söylediklerini hatırlattığı için bir şeyler yapacağımı biliyordum.”
Banda, 2009 yılında başkan yardımcısı olarak seçilmesinden önce, Malavi’nin cinsiyet, çocuk sağlığı ve toplum hizmetleri bakanı ve dışişleri bakanı olarak görev yapmıştı. Erkek öncelinin ani ölümünün ardından başkan oldu ve 2012 ile 2014 yılları arasında bu görevi yürüttü.
Ürdün’ün ulaşılırlık konusundaki en büyük sesi olduğu on yılın ardından, Aya Aghabi, Ağustos 2019’da henüz 28 yaşındayken hayata gözlerini yumdu. Omurilik hasarına uğramasına yol açan bir trafik kazasının ardından tekerlekli sandalyeye bağımlı hâle gelen Aghabi, ilk engelli hakları merkezlerinden biri olan Berkeley’de (ABD, Kaliforniya) lisansüstü yaptığında bağımsızlığın tekerlekli sandalyede yaşayanlar için olanaklı olduğunu keşfetti. Engelliler için dolaşmanın büyük oranda olanaksız olduğu topraklarda, mayıs ayında çekilmiş bu fotoğrafta görülen Herkül Tapınağı (Umman) dahil, tam zamanlı mobilite danışmanı hâline geldi ve Ulaşılabilir Ürdün adlı web sitesini kurdu. Bu site, engelli Ürdünlüler ve turistlere ülkenin sokaklarını ve önemli kültürel alanlarını deneyimleyebilmeleri için online rehberlik hizmeti vermeye devam ediyor.
Afrika’da birden fazla kadın, başkan oldu, “Amerika ise hâlâ deniyor,” diyor Banda. “Doğru yaptığımız bir şey olmalı.”
Afrika’nın ilerlemesini sömürge öncesi kadın liderler tarihine, ataerkil Batılı sömürgeciler tarafından alaşağı edilen anasoylu güç sistemlerine ve feminizme karşı uzlaştırıcı bir yaklaşıma bağlıyor.
“Batı feminizmi denilen şey burada işe yaramıyor,” derken, o tür feminizmi cepheleştirici olarak tanımlıyor. “Başka yerlerden aldığımız modelleri kullanarak cinsiyet eşitliğine ulaşamayız. Burada, Afrika’da, kadınlar daha önce liderlik yaptılar ve lider olurken erkeklerin gözünü korkutmak yerine onları da olaya dahil ettiler, kendilerine yer açmaları için onları ikna ettiler,” diyerek devam ediyor. “Her şey, yaklaşımda saklı. Kendi geleneklerimize bakmamız ve her ne yapacaksak onu kendi tarzımızda yapmamız gerekiyor.”
İlk önce toplumsal gelişme dünyasında, ardından politik arenada kadın hakları mücadelesini biçimlendiren şey, Banda’nın kendi hayatı. En yakın arkadaşı Chrissie Zamaere’nin, ailesi altı dolarlık okul ücretini ödeyemediği için ilkokuldan sonra eğitimine devam edememesi –çalışmaları arasında 6 bin 500 kızın parasız okullarda eğitilmesini sağlamak da olan– Joyce Banda Vakfı’nı kurmaya itmiş Banda’yı. Taciz gördüğü on yıllık bir evlilikten kurtulması, ona Ulusal İş Kadınları Derneği’ni kurması için esin vermiş. Kurumun, küçük ölçekli tüccarlara iş kurmaları için para sağladığını, çünkü ekonomik özgürlüğün kadınlara farklı olanaklar kazandırdığını söylüyor.
Banda, cinsiyet bakanı olarak 2006’da ev içi şiddet yasasının çıkmasını sağladı ve başkanlığının devam ettiği 2013 yılında Malavi Cinsiyet Eşitliği Yasası’nı yürürlüğe koydu. İki yıllık liderliği sırasında, anne ölümleri oranı geriledi –dördüncü çocuğunda doğum sonrası kanama geçirdiği için geçmişten bu yana üzerinde durduğu bir konuydu bu. Erkek şeflerin desteğini alarak, evde geleneksel doğum yerine kliniklerde gözetim altında doğumu teşvik etmeleri için onları ikna etti. Tüm bu saydıklarının, belli bir kültürde işler durumda olan ve toplumsal kuralları değiştirmek için erkeklerin desteğinin alındığı feminizme örnek teşkil ettiğini belirtiyor.
Devamını National Geographic Türkiye’nin Kasım sayısında okuyabilirsiniz.
Yorum Yaz
Toplam Yorum: 0
Yorum yapabilmek için giriş yapmanız gerekmektedir.